Avukat Mıyız Yoksa Müvekkilin Hizmetçisi Mi?
“Kalpten by-pass olup nekahat yatağımda yattığım halde bana işini sorduğunu hiç unutmuyorum” diyerek derin sitem etti, meslekte ileri seviyelere gelmiş bir üstadımız.
Bir başka üstadımız ise onlarca yıllık müvekkiline “sizi ve işlerinizi şu meslektaşıma emanet ediyorum” diyerek kendini müvekkilin işinden emekli etti. Deniz hukuku alanında örnek bir büro kuran diğer bir meslektaşımız 85 yaşından sonra bürosunu bütün dosyaları ve müvekkilleri ile birlikte güvendiği bir meslektaşına bedeli mukabilinde devretti.
“Yargıtay’da ilk defa temyiz murafaasına katılıyorum, huzurunuzda bulunmaktan onur duyuyorum” diyen heyecanlı genç bir avukata heyet başkanı, “sizi niye gönderdiler acaba” diye istihza etti.
Yeni avukat olduğumda, uzun yıllar birlikte çalışacak kaliteli müvekkil bulmakta zorlanırdım. Yıllar sonra öğrendim ki “müvekkiller de uzun yıllar birlikte çalışacak kaliteli avukat bulmakta zorlanırlarmış.”
İşin sırrının avukatın kaliteli hizmet vermesi, hizmeti ile yarattığı katma değerin aldığı avukatlık ücretine denkliğini sağlamak olduğunu sonradan öğrendim. Esasen her türlü mal veya hizmetin karşılığında ödenen bedelin veya ücrete denk olması, sağlıklı ilişki kurmanın temelidir. Nitekim hukuk fakültesinde öğrenci iken öğrendiğimiz “edimlerin denkliği” ilkesi, hizmetin kalitesi ile ücretin miktarı arasında bir denge kurmayı gerektirir.
Bunun için ise avukatın hizmetinin sürekli olması, hastalık, ameliyat ve sair sebeplerle kesintiye uğramaması, işi gerektirdiği ustalığın eseri olması, fakat ekonomik olması gerekir. Müvekkil avukata ödediği ücretle en iyi hizmeti, kesintisiz olarak alabilmesi gerekir. Kesintisiz hizmeti sağlayan bir düzen kurmadığı sürece, müvekkili, avukata hasta yatağında, nikâhında, tatilinde ve sair olmadık yerde de olsa işini sormak, bilgi almak ister. Böyle olunca avukat-müvekkil ilişkisi saygın bir ilişki olmaktan çıkar, “ama sana para veriyorum” gibi amiyane sözlerin konuşulduğu bir ilişkiye dönüşür. Oysa avukatın, hem toplum hem de müvekkili gözünde saygın olması ve bunu koruması gerekir.
Bunun yolu ekip olarak çalışmaktan, ancak ekibi kurumlaştırmaktan geçer. Her avukat ustalığının gerekli olduğu işleri yapmalıdır; kapsamlı bir savunma dilekçesi yazan kıdemli bir avukat, zamanını mazeret dilekçesi yazarak zayi etmemelidir. Avukat hasta yatağında işiyle uğraşmamalı, ancak, müvekkile ihtiyacı olan hizmeti veren bir başkası mutlaka olmalıdır.
Bunu yapabilmek için avukatların bir ekip olarak çalışması, yaptıkları işleri gerektirdiği tecrübe ve ustalığa göre sınıflandırması, bu sınıflara karşılık gelen ara kadroları oluşturması ve böylece müvekkile en ekonomik şartlarla hizmet vermeleri gerekir.
Bunu sağlayan bir çalışma düzeni kurmak için ihtiyaçlarına uygun bir kariyer planı, eğitim ve performans yönetimi yoluyla gelişim sistemi ve şeffaf bir gelir paylaşımı düzeni kurmaları ve işletmeleri zorunludur. Bunun adı ise kurumlaşmaktır.
Kendinizi geliştirmek, saygınlık kazanmak ve müvekkilinize kaliteli hizmet vermek için ne zaman ve nasıl kurumlaşmayı düşünüyorsunuz, sevgili meslektaşlarım?