Girişimciler İçin Startup Hukuku
1- Merhaba, okuyucularımız adına sizi daha yakından tanımak için biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ben Ozan Karakaya, 1990 yılı, Denizli doğumluyum. 92 yılından bu yana İzmir’de yaşıyorum. Anne babamın öğretmen olması sebebiyle 92 yılına kadar zorunlu hizmet kapsamında farklı illerde bulunduk. Ardından babamın bir üniversite daha kazanması sebebiyle İzmir’e tayini gerçekleşti ve 2 yaşından bu yana İzmir’de yaşıyorum.
2004 yılında İzmir Atatürk Lisesi’ne başlamıştım, 2008’de eğitim hayatıma ve hayatıma yine İzmir’de devam etmek istediğim için 9 Eylül Hukuk Fakültesi’ne dahil oldum. Hukuk fakültesinde, şu anda ortaklarımdan biri olan Uğur Erdoğan’la tiyatro ekibinde yıllarca beraber görev yaptık. Farklı oyunlar, oyunculuklarla birlikte yönetmen ekibinde yer aldık. Hukuk fakültesi biraz benim için tiyatroyla birlikte ilerledi diyebilirim. Çok ciddi anlamda bir tempomuz ve eforumuz vardı.
O dönemde, yaz aylarında da çalışmayı tercih ettim ama hiçbiri hukuk bürosu değildi, hepsi farklı farklı alanlardaydı. Genç meslektaşlarıma da hep farklı alanlarda çalışmalarını tavsiye etmişimdir farklı iş disiplinlerini görmeleri için.
2014 yılında avukatlık ruhsatımı aldıktan sonra 2017 yılına kadar çok sevdiğim üstadım Avukat Atalay Aksay’la beraber çalıştık. 2017 yılında, kendi ismimle ilerlemek istediğim için kendi avukatlık ofisimi kurdum. 2017’den beri de İzmir’de serbest avukatlık yapıyorum.
İlk başta tek başıma başladım, sonra stajyer arkadaşımız derken şu an ben dahil sekiz avukat, bir stajyer ve iki çalışanın olduğu bir ekip oluşturduk.
Ekibin en yaşlısı benden bir yaş büyük olan ortağım Uğur Erdoğan ve diğer ortağım Aynur Erdoğan. Her ikisi de üniversiteden sınıf arkadaşlarım. Onun dışında hakikatten genç bir ekibiz diyebilirim. On bir kişi, birlikte keyifle çalışıyoruz.
Lise yıllarımdan beri kick boksla uğraşıyorum. Düzenli antrenmanlarımı sürdürüyorum. Son bir buçuk yıldır da tenise merak sardım. Genellikle spor hayatımın ciddi bir parçası. Kışları kayak, tenis… Aslında daha önce basketbol, futbol, voleybol gibi takım sporlarında da ilerledim ama sakatlık geçirdikten sonra ancak bireysel sporları yapabiliyorum. Spor hayatımda bir şekilde hep vardı, hala var. Tiyatro ise artık yalnızca izleyici olarak var.
2- Girişimcilerin mutlaka bilmesi veya uygulaması gereken hukuki süreçler var mı? Bize biraz start up hukuku kapsamını anlatır mısınız? Mesela siz neden start up hukukuna yöneldiniz?
Öncelikle start up yani girişim hukuku alanındaki ilerleyişim profesyonelce oldu diyebilirim ama bu alanda çalışmayı tercih edişim bir profesyonel hamlenin sonucu değildi. Yani özellikle “Bu alanda çalışayım, böyle iyi bir alan varmış, ne iyi bir ekosistemmiş, buna dahil olursam çok olumlu olur” diye düşündüğüm bir alan değildi. Biraz hayatın, belki de şansın beni getirdiği bir alandı.
Yakın dostlarımın ve aslında başka alanlarda çalıştığım müvekkillerimin kurmuş olduğu bir start up’la bu sürece dahil oldum ve ben de açıkçası bu süreci orada irdeledim ve bu alanda ilerledim.
Başlangıçta ticaret hukuku ve şirketler hukuku bilgimin yeterli olacağını düşündükten sonra ilk masaya oturduğumuzda şu tepkiyi verdiğimi açıkça söyleyebilirim: “Bi’ saniye burada farklı bir dünya var, farklı bir mantık var.” Paranın satın alabileceği şeylerin ölçüsü reel hayata çok uymuyor. Bazen değer biçtiğimiz emeğin değeri, ederinden fazla ya da eksik olabiliyor. Yani farklı bir sistem, farklı bir dünya var. Dolayısıyla önce buradaki dili çözmeye çalıştım açıkçası.
Start up hukukunun, gerçek anlamda olmazsa olmaz bir sözlüğü, terminolojisi var. O dili konuşmazsanız, o alanda iş yapan arkadaşlarla aynı düzlemde bulunma şansınız yok. Yani bunu bir plaza dili gibi algılamayalım. Evrensel bir kavramdan bahsediyorum. Sosyoekonomik durumu fark etmeksizin start up ekosistemi içerisinde bulunan bir ekosistem diyebiliriz. Çünkü hakikaten buradaki insanların hepsi birbirini tanıyor. Yani kimin kaç eksiği var? Kim neyi kurmuş, neyde başarısız olmuş, kim nerelere yatırım yapmış, bu gerçekten biliniyor. Önce bu dünyaya dahil olup bu kavramlara hâkim olmaya, bu dünyayı anlamaya çalıştım.
Girişimcilerin nelere sahip olması gerekir konusuna gelince ya da hukuk burada nerede konusunu konuşacak olursak; öncelikle girişimcilerin çok kritik olmakla beraber muhakkak bir şirketle ilerlemelerini öneriyorum çünkü netice itibariyle yapılan iş riskli bir iş.
Start up dediğimiz kavram adı üzerinde yolun başında olan bir iş. Büyümesi gereken bir iş. Büyümenin ilerleyen süreçlerde mali riskleri de olacaktır. Tabii ki her şirketin amacı karlılıktır. Ticaret bunun için yapılır. Ancak start up’ta farklı bir şeyler var; kazancınızı büyümeye, gelişmeye ve reklama harcamanız gibi bir durum söz konusu. Ciddi anlamda mali riskler alıyorsunuz ve eğer aldığınız mali riskler doğrudan bir şahıs şirketi veya şahsınız üzerinde olursa, bir anonim şirket ya da bir limited şirket üzerinde olmazsa bu demektir ki ilk start up’ınız başarısız olduğu anda sizin girişimcilik hayatınız sona ermiş olabilir. Günün sonunda kimse borca batık bir girişimin arkasından yürümeyi tercih etmez.
Önce şunu kabul etmek lazım; bir start up başarısız olabilir, istenen ölçüde başarılı olamayabilir veya düşünülenden çok ileri gidebilir. Şimdi bu kadar büyük değişkenin olduğu bir yerde mutlak suretle riski şahsınız üzerine değil şirket üzerine almak lazım. Biz burada da -çok detaylı ticaret hukuku kısmına girmeyeceğim ama- meslektaşlarımız zaten anlayacaktır, anonim şirketi üzerinden ilerleriz. Meslektaşlarıma da anonim şirketi üzerinden ilerlemelerini öneriyorum.
Girişimcilerin aslında duymak, ilgilenmek istemedikleri bir şey hukuk. Hiç kimse o alanda kafa yormak, o alana para harcamak istemiyor. Fakat bir kenara bırakılmaması gerektiğini, neden çok kıymetli olduğunu söylemem lazım. Size ana başlıkları saydığım zaman neden hukukun bir kenara bırakılmaması gerektiği çok açık olacak. Marka patent, başlı başına bir mesele; fikri mülkiyet haklarınızı muhafaza ediyor olmanız lazım.
Mesele sizin bulduğunuz bir fikrin, araştırma sonucunda başka birinin bulmuş olduğunu bulmamız da değil. Siz fikrinizi son kullanıcıya saf bir şekilde sunabiliyorsanız fikriniz kıymetlidir. Benim işime yarıyorsa kıymetlidir. Aynı start up hususu da biraz böyle; fikriniz iyi olabilir, ancak fikriniz inovatif, uygulanabilir ve talep gören bir halde olmak zorundadır ki insanlar size yatırım yapsın, fikrinizi satın alsın.
Fikriniz bu olgunluğa ulaştığı zaman artık marka patent kısmını tamamlayıp kenara koymuş olmanız lazım. Çünkü yarın yüzlerce milyon dolar değerinde olabilecek bir şirketin bir marka patent uyuşmazlığı içinde olması o şirketin büyüyemeyeceği, yatırımcıların risk almayacağı ve uzak duracağı bir şirket olacağı açık. Yatırımcı önce “Fikri koruma altına aldın mı?” diye sorar çünkü.
Yatırıcımcı “Bir başkasında da bu fikrin uygulamasının olmadığını ben nereden bileyim?” diye sorabilir ve bu sebeple bir fikri mülkiyet alanı var. Biz bunun için öncelikle kendi müvekkillerimizin işlerini yapalım, bu alanda daha çok gelişmek zorunda olalım diye kendi ofisimizde bir de marka patent şirketi kurduk.
Bir yandan her işletmenin olduğu gibi ticaret sözleşmeleri var. Dışarıda alım satımlarımız, ürün geliştirmelerimiz olabilir, hizmet alıyorsunuz, bu var. İş hukuku var… Mesela bir iş kazasıyla bir start up yok olabilir… Tabii kimse bunu arzu etmez, insan hayatını bir bedelle ölçmüyoruz ama iş kazası var ve bunun bir tazminat durumu var.
Henüz yolun başındayken, bir milyon liralık bir tazminat cezası ödemek zorunda kalan bir start up ın varlığı sona erdi demektir. Ayrıca kıdem tazminatı meselesi var… Mesela fikriniz çalınabilir, gizlilik sözleşmeleri, rekabet kanunu derken kendi içinde başlıklar çoğalıyor. Bu kadar büyük bir alanı bir kenara bırakamayız.
Diğer yandan, kendi ortaklarınız var. Kendi ortaklarınızla yapacağınız iç sözleşmeleriniz var. Dışarıdan alacağınız yatırımlarla, cirolarla yapacağınız sözleşmeler var… Bu ana kadar saydıklarımın herhangi birinin eksik ya da hatalı olması, -üzülerek söylüyorum ama bu konuda çok net ve kesin olmak gerekiyor- bir start up’ı sona erdirir.
Döndük öbür tarafa, güncelliğini yitirmeyen konu KVKK. Bugün 20 milyona kadar ceza kesilebiliyor. Sizin bir veri çaldırıyor olmanız, çok büyük bir problem. Siber güvenliğin bile bir hukuku var artık. Bu konuların tamamı start up hukukunun kapsamına girer. Kendi alanında kendine münhasır bir alan olmanın dışında yalnızca alt başlıklarıyla bile münhasırlaşabilir.
Gördüğünüz gibi start up hukuku dediğimiz zaman çok geniş bir kapsamdan bahsediyoruz. Girişimcilerin bu kadar hukuki bilgiye sahip olma ihtimalleri yok. Bu alanda çalışmıyorsa, bir hukukçu girişimcinin bile yok.
Bizim de “Bir start up’ı aldık, full paket her şeyi Ozan Karakaya yapsın” gibi bir anlayışımız yok. Bu, geniş kapsamlı konuyu her açıdan ele almak adına kendi içimizde özel ekip kuruyoruz.
Ofis içinde KVKK konusunda uzman ekibimiz de var, iş hukuku departmanımız da var, siber güvenlik departmanımız, bunların fikri mülkiyeti var… Tüm bu departmanların bir ağızdan toplu bir disiplin içinde olması gerekiyor.
Dolayısıyla girişimcilerin bilmesi ve uygulaması gereken şey, çok temel olarak söylüyorum; ismi-cismi ne olursa olsun mutlaka bir start up ekosistemi içerisinde yer alan bir bürodan hukuki destek alması. İlk başta ifade ettiğim gibi, start up hukukunu irdelerken burada başka bir dünya olduğunu söylemiştim.
3- Bir girişimcinin mutlaka bilmesi gereken hukuki süreçlerle birlikte en çok karşılaşacağı sözleşme türleri hangileridir? Bu sözleşmelerin hazırlanmasında veya yürütülmesinde alacakları hukuki destekte avukatların rolü nedir?
Şimdi bu konuyla ilgili paylaşacaklarım, sınırlı bir sayım değil örnekleyici bir sayım olabilir. Birkaç örnekle anlatabilirim. Anlatacaklarım da yalnızca bunlardan ibaret diyebileceğimiz örnekler değil. Çünkü her yeni girişim modelinde farklı bir sözleşme tipiyle çalışıyoruz. “Sui generis” dediğimiz kendine özgülük var konunun içerisinde. Çünkü avukatların ticari masalarda istenmemesi gibi bir durum var. Bizlerin yani avukatların bazen keskin çizgiler çekiyor oluşu ticari anlaşmaları yapılamaz hale getiriyor.
Bir mal satacak olursanız o malı her zaman satabilirsiniz ama bir yatırımcıyla ikinci kez masaya oturamayacağınız aşikâr. Bu sebeple, orada biraz o “sincap tedirginliği”nin olması gerekiyor. Yani en küçük bir şeyde kaçabilecek girişimci ya da yatırımcıdan bahsediyoruz ki avukat olarak her iki tarafta da olabilirsiniz bu arada. Bu nedenle çok daha sağduyulu ve konuyu özümseyerek ilerlemeniz lazım.
İlk amacımız “Bu ticaret olsun” diye oturmaktır masaya. “Bu yatırım alınsın” deriz ve ne kadar esneyebileceğimize bakarız. Şimdi burada ön plana ne çıkıyor? Bir start up, bir girişimci veya birden fazla girişimci ve ona can suyunu veren temel yatırımcılardan oluşuyor. Yani bir kişi yola çıkıp da beş sene sonra yanına ikinciyi almıyor. Genelde işin ilk yıllarında hemen bir lider yatırımcı veya o can suyu yatırımı yapacak olan bir fon o start up’la birlikte yürümeye başlıyor. İlk başta ne çıkıyor karşımıza? O şirketin alım sözleşmesi…
Şirketi kurduk… Daha sonra bizim çok önemsediğimiz borçlar kanunu kapsamında değerlendirmelere açık olan pay sahipleri sözleşmesi ortaya konuluyor. Pay sahipleri sözleşmesi, ticaret hukukunun kitabi sınırlarını zorlar. Yani siz pay sahipleri sözleşmesindeki birçok maddenin Türk Ticaret Hukuku kapsamında caiz olmadığını görürsünüz.
O yüzden ne olur, işte borçlar hukuku kapsamında bir tazminat sorumluluğu gibi olur ve bundan 3 sene önce bazı meslektaşlarımın, hatta hocalarımın “Ya bunlar geçersiz, olsa da olmasa da olur” dedikleri şeylerin bugün tazminat sorumluluğu kapsamında karşımıza çıktığını görüyoruz.
O dönemde de yine sözleşmeler yapılırken işin kökenini incelediğimizde bunun Amerikan hukuku kapsamında bir gelişme sağladığı, Türk hukukunda da mutlaka bir uyarlaması olacağı ve yargı kararlarıyla Türk hukukuna yansıyacağı öngördüğümüz bir konuydu.
Ve evet, bugün artık çok net bir şekilde Türk Borçlar Kanunu kapsamında tazminat sorunu doğurur. Bu nedenle pay sahipleri sözleşmesi yani ortakların kendi aralarındaki sözleşme çok kıymetlidir diyebiliyoruz. Öncelikle şirket ana sözleşmesi ve pay sahipleri sözleşmesinin hazırlanmasında mutlak suretle bir avukatın yer alması gerekiyor. Hatta bir ekibin yer alması gerekiyor.
İlerleyen süreçlerde şirket yatırım almaya başladıkça, şirketin doğrudan sermayesine katılmayan ama şirkete para girişi yapan ve bu paranın büyümeye harcandığı bir finansman ihtiyacı doğuyor.
Biz bunları emisyon primli paylarla ikame ediyoruz. Şirketin çıkarmış olduğu bir paya değerinden fazla bir bedel veya o paya bağlı olan bir tutar yükleniyor ve bu ana sermayede doğrudan ve kamusal artış yatırılan paradan daha az oluyor. Peki şirkete giren paraya ne oluyor? Girişimcinin cebine mi giriyor? Hayır. Girişimci bunu şirket harcamaları için kullanıyor ve bu normalde TTK’da yedek akçe kavramı üzerine açıklanması gereken bir konuyken yedek akçe sistematiğinin asla start up’lara uymaması sebebiyle bu şekilde bir ihtiyaç doğuyor.
Bu ihtiyaç neyle gideriliyor? Mesela Haziran ayında bir yatırım turuna çıkacaksanız ve şirkette yeni paylar ihraç edip bu hisseleri devralacaksanız, hisselerin karşılığı olan tutar genellikle aylar önce ödenmiş oluyor.
Şimdi ödeyen ve ödemeyi alan arasında bir akit olması gerekiyor. Buna da biz “sermayeye dönecek finansman sözleşmesi” diyoruz. Bunun da muhakkak yapılması gerekiyor ve hukukçu desteğiyle hazırlanması gerekiyor. Çünkü orada yazdığınız pay adedinden tutun oran, tutar, TL mi, döviz mi, ne zaman olacak, artış ne zaman? Ödenmezse ne olur? Ödenir de paya dönüşmez ise ne olur? Bunların hepsi başlı başına sui generis bir sözleşme yapısına sizi götürüyor.
Şimdi, bu işin Türkiye içi geçerli olan tarafı. Yani çok basit anlamda şirketin iç yapısı ve ortakları aldığımız bir Türk tipi sözleşme. Şimdi bir de bunların yurt dışı versiyonları var. Yurt dışından bir Capital şirkete yatırım yapmak istediğiniz zaman “SHA ve SPI gönder” diye bir mail geliyor. Tabii biz bunlara bakıyoruz. Çünkü dediğim gibi hani yanımdaki arkadaşa sorduğum zaman alabileceğim cevaplar değil bunlar.
Sonra öğreniyoruz ki yurt dışında uluslararası şirketlere ya da uluslararasında çalışmak isteyen şirketlere yatırım yaparken istedikleri tanıtım sözleşmeleri uzun ve detaylı ortaklık sözleşmesi değil bir kısım temel izahatlerin yer aldığı atipik sözleşmeler oluyor. Bu sözleşmelerden yola çıkarak ön anlaşma ve devamında nihai anlaşmayı yapıyorlar. Bu sözleşmelerin hemen hepsi elbette yabancı dilde hazırlanıyor.
4- Startup’lar hangi konularda hukuki desteğe ihtiyaç duyar? Bu desteği nereden, nasıl alabilir?
Bildiğiniz üzere halk arasında boşanma avukatı, idare avukatı gibi tanımlanan alanlar mevcut. Bu alanlarda çok sayıda meslektaşımız yoğun bir biçimde faaliyet gösteriyor. Bununla beraber start up hukukunda tescillenmiş bir uzmanlık alanı -en azından- İzmir’de yok. Fakat buna karşın bu alanda çalışıp faaliyet gösteren, ekosistem içerisinde yer alan hukuk büroları var. Kendi adımıza ofisimizin de bu alanda faaliyet gösteren ve ekosistem içerisinde yer alan ofislerden biri olduğunu söyleyebilirim.
Start up olarak bu desteği daha önce bu yoldan geçmişlerden, benzer mahiyette start up alanında çalışmalar yapmış hukuk bürolarından almalarını öneririm.
Sebebi de şudur; bu bir öğrenme süreci. Tekrar söylüyorum, fakültede görebileceğimiz bir sözlük değil bu. Destek alacakları kişinin önce sözlüğe hâkim olması gerekiyor. Kendi açımızdan söylersem, benim ortak olduğum 4 tane start up var. Biz o start up’ların, daha doğuş aşamasından başlayarak, geldikleri noktaya kadar ticari olarak da kafa yorduk. Çünkü benim de hissem olduğu için başarıya ulaşmasını ayrıca ümit ediyorum.
5- Doğru, öyleyse burada bir müvekkilin bu anlamda benzer yollardan geçmiş bir hukuk ekibi ya da hukuk kişisine danışıyor olması önemli diye bu cevabı kapatabiliriz. Peki, start up’lar şirketleşme sürecinde start up hukuku özelinde neleri dikkate almalıdır?
Hemen, yolun neredeyse başında şirketleşme öneriyoruz. Yani fikir biraz somutlaştığı anda, uygulanabilir hale geldiği anda.
Ya da uygulama umudu doğduğu anda şirketleşme öneriyoruz ve şirketleşmenin tabii ki bazı maliyetleri oluyor. Bu maliyetlere katlanabiliyor olmaları, içlerinde finans olarak doğru hesaplamaları yapabiliyor olmaları gerekiyor. Şirketleşme sürecinde fikrin korunması, fikrin korunması konusunda ortak yapının oluşturulması ve mutlak suretle yapılan her türlü anlaşmanın yazılı olması konusuna dikkat çekmek isterim.
6- Girişim hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukat, birden fazla kurucusu olan bir start up ortaklığıyla ilgili müvekkilinin ne gibi hukuki önlemler almasını sağlayabilir?
Bu biraz avukat olarak hangi tarafta yer aldığınıza bağlı. Aslında orada odak müvekkil olmalı.
Odak girişimci ise kendi menfaatine olabilecek ve istediğinde karar alıp istediğinde durabileceği bir sözleşme yapısı oluşturmak gerekiyor. Çünkü bazı sözleşmeler gerçekten kişisel olarak cezai şartlar içeren sözleşmeler olduğu için burada buna dikkat edilmesi gerekiyor.
Odağınız eğer kurulan start up ise, ki az önce bahsettiğim gibi hani birkaç ortağın bir araya gelerek ya da belki birkaç müvekkilin bir araya gelerek kurduğu bir start up ise, burada bir denge gözetmek gerekiyor.
Dengeden kastım start up’ın kilitlenmesini önleyecek önlemleri almak. Pay dağıtımından tutun da yönetim kurulunun karar alamaması, şirket genel kurulunun toplanmaması gibi durumlarda şirketin kilitlenmesi söz konusu olabiliyor ve şirketin ilerleyememesi, faaliyet gösterememesi söz konusu olabilir veya girişimcinin bir kalemde şirketi çizip atabilecek kadar rahat olduğu sözleşme yapıları söz konusu olabilir. İşte buradaki dengeyi iyi kurmak lazım.
Start up’ın yani ortaya çıkacak bu değerin ayakta kalabilmesi için tüm tarafları bağlayan ve ortaklar arasında sorumluluklar doğuran bir yapı kurulması gerekiyor. Bunu da tabii ki de tekrar söylediğim gibi paydaşlar sözleşmesiyle yapıyoruz. Oradaki cezai şartların caydırıcılığı genelde yeterli oluyor bununla birlikte hissenin doğrudan devredilmediği ama hisseye bağlı alacağın devredildiği sözleşmeler olabiliyor.
7- Bir girişim için kişisel verilerin korunması kanunu uyarınca düzenlenmesi gereken dokumanlar, alınması gereken önlemler, mutlaka dikkat edilmesi gereken faktörler neler olur?
Girişimlerin birçoğuna baktığımızda bu işi en başta taşıma su veya imitasyonda çözdüğünü söyleyebiliriz. Birçoğu daha önce başarılı olmuş start up’lardan veya kendilerini kanıtlamış şirketlerin çerez politikaları ve diğer belgelerini kopyalayarak sitelerine koyarak çözmeye çalışıyor.
KVKK süreçlerinin mutlak suretle maliyetli olduğunu biliyorum, fakat hem yazılı ayağında hem de hukuki metin ayağında şirketlerin mutlak sürekli bir KVKK uyumu gerçekleştirmeleri gerekiyor. Baştaki bir kısım zorunlu bulunması gereken belgeler sitede yer alması gereken metinler konusunda tabii ki çok maliyete girmeden bir desteği makul bulabilirim.
Ama mutlak suretle girişim belirli bir şekilde girdikten sonra detaylı bir biçimde KVKK üzerine çalışmalar yapılması gerekiyor. Çünkü burada yine birkaç başlık oluşuyor; ürününüzü sunduğunuz kişilerin verileri şirketimiz içerisindeki kişilerin, verilerin ve şirketinize dair veriler, bunların tamamı yine KVK kapsamında değerlendiriliyor. O yüzden bu çok çok alt başlığını oluştuğu bir konuda yine mutlaka profesyonel olarak ilerlemek gerektiğini düşünüyorum.
8- Dünyada hukuki sürecini başarıyla yönetmiş, start up olarak başlayıp şirketleşen markalar sizce hangileri? Niçin bu markaları başarılı bulduğunuzu okuyucularımıza anlatır mısınız?
Dünyadan, Türkiye’den ve İzmir’den şeklinde 3’e ayırabilirim. Dünyadan diye başlarsak Uber’in hukuki sürecinden çok gelişimi beni etkilemişti. Çünkü baktığınız zaman evet, bu fikir benim aklıma gelebilirdi diyebileceğiniz kadar basit bir fikir ama sahaya yansıdığı zaman bütün dünyanın kullandığı bir uygulama haline gelebiliyor.
Aracılık ve komisyonculuk üzerinden bir getirisi olduğu gibi üyelik üzerinden de bir getirisi var ve bu da Uber’in en başarılı olduğu alanın feedback sistemi olduğunu söylemek gerekiyor. Bildiğiniz üzere, Uber sürücülerinin yurt dışında da en çok itibar ettikleri konu puanlamalar, yorumlar kısmı.
Bunu çok iyi bir şekilde yürüttüklerini düşünüyorum. Bu sebeple Uber’i burada çok başarılı bir marka olarak öne sürebilirim.
Türkiye’de çok spekülasyon olmakla beraber Getir markası tabii ki. Çünkü Getir ciddi anlamda yurt dışına açılan ve bütün start up’lar için umut olmuş bir start up diye düşünüyorum. Dibe vurma noktasından zıplayarak ilerleyen bir şirket. Herkesin, şirketlerin, start up’ların “Ticaret mahvoldu, bitti” dediği pandemi döneminde özellikle yükselmiş bir şirket. Bu anlamda buradaki sürecin çok iyi yönetildiğini düşünüyorum.
Hukuki sürecin nasıl yönetildiği konusunda da bence orada da yine muazzam bir şekilde ilerlediler. Çünkü bir markayı öğütmeden yurt dışında pazarlamak bence çok kolay bir şey değil.
Bir markanın yurtdışına çıktıktan sonra kendi ismiyle oradaki diğer yabancı menşeli markaları da bünyesine alarak ilerlemesini görmek çok kolay bir şey değil. Türkiye’den çıkan bir firma için çok zor olduğunu düşünüyorum. O yüzden çok başarılı buluyorum.
Martı’yı başarılı buluyorum. Hayatımıza “Martı” diye bir kavram kattı. Bence bu az buz bir olay değil. Yalnız oradaki fikri mülkiyet konusu ne kadar korunabildi, bu tartışılır. Ancak hani hayatımızda o cihazı gördüğünüz zaman “Scooter”dan önce Martı diyorsanız bu bence çok büyük bir devrim diyebilirim.
İzmir’den, kendi fikirlerimizden biri olan TEXTONİ’den bir örnek vermek istiyorum. Çok inanarak söylüyorum, 2-3 sene sonra adına bakar, videoyu açar, bakarız öyle söyleyeyim.
“TEXTONİ’den Ozan Bey bahsetmişti” dersiniz. TEXTONİ bir freelancer platformu, uluslararası alanda çalışma gayreti var. Şu an Amerika’da da faaliyetlerine başladı. Yapay zekayı işin içine dahil etmeye başladı. Yani çok gelecek vaad ettiğini düşünüyorum. İlk kurulduğu andan itibaren sürecine dahil olduğumuz bir start up. Sevgili Tufan da bunu okuyacak ileride. Tufan Kızılırmak, muazzam bir başarı.
Çok çok daha iyisini yapacağımı düşünüyorum ve Getir’le bir ortak noktası var TEXTONİ’NİN, o da ikisini de yurt dışından GOODWATER Capital’den yatırım almış olması. Daha önce size bahsettiğim sözleşme tiplerinden olan GOODWATER’IN önümüze getirdiği sözleşmeler, talep ettiği sözleşmeler. Çok başarılı olacağını düşünüyorum.
9- Girişimcilik ve start up hukuku alanında uzmanlaşmak isteyen avukatlarımıza ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Ekosistem içerisinde yer almaları diyeceğim. “Nasıl yer alacaklar?” diye soracak olursanız; baktığınız zaman ciddi gelirler elde edebileceğiniz, yani aylık danışmanlık ücretlerin çok yüksek olduğu veya sözleşmelerin çok yüksek olduğu, kendini ispatlamış bir start up’ın vekilliğini yapmak çok kolay değil.
Ülke şartlarını hepimiz biliyoruz. Meslek piyasamızı da biliyoruz fakat küçük adımlar atan start up’larda ciddi anlamda girişimiyle beraber zaman geçirmeye başlamalarını öneriyorum.
Yani bunu sadece doğrudan para-maliyet konusu gibi düşünmelerini değil de biraz daha o girişimin bir parçası olarak yer almayı düşünmelerini öneriyorum. Oradaki ticari mücadeleyi gördükçe o ticari mücadele içerisinde yer alan diğer unsurları, o ekosistemi tanıdıkça, o dili anladıkça zaten bu iş kendi kendine evirilen bir süreç haline geliyor.
Tabii ki burada hukukun temel prensiplerini bilhassa şirketler hukukunu ve şirketler hukukunun yeterli olmadığı genel mevzuat olan tazminatları, özellikle düzenlendiği borçlar hukukunu ciddi anlamda bilmek ve uygulayabilmek gerekiyor.
Çünkü çok fazla yargı kararı bulamayacaklardır bu alanda. Bu alan henüz çok üzerinde yargı kararlar oluşan bir alan değil. Zira çok hukuki metin olan bir alan da değil. Start up hukuku üzerine yazılan yazıların yapılan araştırmaların birçoğu start up ekosisteminde yer alan hukukçu olmayan kimselerce yapılmıştır.
Bu nedenle önce bir startup nedir, bir şirketin yapısı nasıl oluşur, start up’ların terminolojisi nedir, ne ararlar, ne beklerler önce bunu anlamak lazım. Girişimcinin, yatırımcının kimler olduğu, neleri beklediği, hangi zorluklarla karşılaştığını bence görmek lazım. Akabinde zaten mesleğimizde çok yetkin arkadaşlarımız var. Onlar kendi hukuki dosyalarıyla birlikte bu ticari süreçleri gözlemledikçe bence bu alanda gayet iyi bir şekilde çalışabilirler.
Fırsatları varsa, çok küçük de olsa pay edinmeye çalışmalarını öneriyorum. Çünkü bir şirkette paydaş olmak, o şirketin vekilliğini yapmaktan biraz daha farklı bir şey. Verilen kararlarda “bu benim de cebimi etkiliyor” gibi bir dönüş yapabiliyorsunuz ister istemez. O durumda maalesef mesleğiniz ve yatırımınız arasında bir sıkışma durumunuz olabiliyor. Start up hukuku için, çok net bir şekilde işin ticari kısmını bilmeden hukuki desteğinin yapılamayacağını söyleyebilirim.
10- Siz girişim, start up hukuku alanında danışmanlık yapan bir avukat olarak, bu alanda işlerinizi ve ekibinizi nasıl organize ediyorsunuz? Meslektaşlarınıza önermek isteyeceğiniz yöntemler neler olur?
Ekibi yönetirken sadece hukukun ilgilendirdiği alana hâkim olmak yeterli değil. Farklı dinamikler var. İletişim, beraber yol arkadaşlığı yapma, girişimcilerle zaman geçirme, yatırımcının ruhundan anlama noktaları işin içine giriyor. Yani daha insani bir kısmı var ve bazen bu işin saati de yok. Nasıl müvekkiliniz tutuklandığında saat kaç olursa olsun yanına gitmeniz gerekirse, Amerika’dan gelen bir mail’e de zamanında yanıt verebilmeniz gerekiyor. Bazen bunu yan yana oturarak gerçekleştirmek, o heyecanı beraber paylaşabilmek gerekiyor. Ekibi yönetirken işin bu tarafını tamamen üzerime alıyorum.
Yani girişimciyle olan ilişkiler, yatırımcıyla olan ilişkiler, birebir diyaloglar, bunların tamamını kendi üzerime alıyorum. İşin uygulama kısmı olan davalar, sözleşmeler ve benzeri kısımlarda da ekipteki arkadaşların uzmanlık alanlarına göre bir yetkilendirme tercih ediyoruz.
Ekip arkadaşlarımızın uzmanlaştıkları ve çalışmayı sevdikleri alanda, alışkanlıklarının, yeteneklerinin olduğu alanlarda çalışmalar yapmalarını gözetiyoruz.
Bu kadar kapsamlı bir organizasyonda az önce bahsettiğim farklı alanlar içerisinde çalışırken mutlaka insan aklı dışında bir sistematiğe ihtiyacınız oluyor. Bu insan aklının dışından kastım; bir otomasyon.
Çünkü bizim işimizde zaman önemlidir biliyorsunuz, yani zaman kaçtığı zaman birçok şey telafi edilemez hale gelir. Bundan ziyade işin zamanında teslimi de çok kıymetlidir. Dolayısıyla işin zamanında teslimi için de bir sistem, son günlerin belirlenmiş olması, işlerin ayrımı net bir şekilde olması çok önemlidir. İşte burada biz GÜNCE’den ciddi bir destek alıyoruz.
Arkadaşlarımız GÜNCE sistemine dahil oldukları için yapılan işlemin raporlanmasından tutun takibine, görevlerin girişleri, mali yükümlülükler ve benzeri planları GÜNCE’den takip ediyoruz. Bu da bize kolaylık sağlıyor tabii ki. Ciddi bir zaman tasarrufu sağladığını düşünüyorum.
Hukuk organizasyonu günümüzde ciddi anlamda bir “organizasyon”. Bu organizasyon ve rol paylaşımında mutlaka insan hafızasının dışında bir otomasyonla ilerlemek gerektiğini düşünüyorum.
Ofis yönetim programlarını kullanırken genelde meslektaşlarımın tedirginliği hep bunun bir ilave operasyon ve zaman kaybına sebep olduğu yönünde oluyor. Yani ofis yönetim programındaki girişleri kimin yapacağı ve ne şekilde yapacağı yönünde de bir kaygı oluşuyor. Tabi ki bu bir uyum süreci, iyi bir planlama ve ekip çalışması gerektiriyor. GÜNCE programı özelinde hala uyum sürecinde olduğumuzu düşünüyorum ama aylık hedefler koyuyoruz ve bu hedefler doğrultusunda tam uyuma doğru ilerliyoruz. Ekip arkadaşlarım da sisteme inançlarından ve aslında çalışmalarını kolaylaştırdığından dolayı hızlıca uyum sağlıyorlar.
Bize ayırdığınız vaktiniz ve değerli bilgileriniz için okuyucularımız adına teşekkür ederiz.